Çocuklar stetoskoplarıyla ağaçların, birbirlerinin bedenlerinden çıkan sesleri dinlemeye devam ederlerken bahçedeki kütüklerin arasında kırkayaklara rastlayıp, onları da dinlemek istiyorlar, dinlemeyi seviyorlar. Sesin gelmesi canlılık belirtisi çocuklara göre. Ancak kırkayaklardan herhangi bir ses gelmiyor. Cansızlar mı yoksa hasta mı olmuşlar?

Kırk değil...

 

Böylece kırkayakları incelemek çocukların ve öğretmenlerin gündemine giriyor. Hasta olduklarına inanan bir grup, kırkayaklar üzerinde çeşitli tedavi ve pansuman yöntemleri deniyor; bir diğer grup, antenlerini ve ayaklarını daha yakından görebilmek için büyüteçle inceliyor; bir gün ayaklarını sayarak resimlerini çiziyor; diğer gün, kendi kırkayak temsillerini oluşturuyorlar. Temsil ve resimlerini yaparken kırk adet ayağı oluşturduklarında ortaya çıkanın, kırkayağın gerçeğini çok da yansıtamadıklarını düşünüp ayakların kırktan fazla olması gerektiğinden emin oluyorlar.

Çocuklar resimlerini renklendirirken masada dolaşan kırkayaklar da boyalara bulanarak kendi kompozisyonlarını yaratıyorlar. Kırkayaklar boya olunca çocuklar, bir kırkayak hastanesi kurup hepsini temizliyorlar.

Nasıl düşmüyorlar?

Duvarlara, masalara tırmanabilen kırkayakların nasıl olup da düşmedikleri merak konusu:

Yuvaları, aileleri, üremeleri

Ailelerini nasıl oluşturdukları, nasıl üredikleri projeye katılan çocukların hemen başlarda odaklandıkları bir konu oluyor. Yumurtadan mı çıkıyorlar, yoksa bizim gibi doğuyorlar mı? Yarattıkları hikayeler, her kırkayağın bir ailesini ve yuvasını içeriyor.

 

Ürettikleri sorular bilgilerini derinleştirmelerine başlangıç noktası oluştururken, çalışmalarına eş zamanlı anlattıkları kırkayak öyküleri, dramatik oyunlarının en yaratıcı kısımlarından.

Devam eden projede öğretmenlerimiz bir yandan inceleme ve düşüncelerini somutlaştırmaları için çocuklara ortam sağlıyor, bir yandan da onların teori ve öykülerini not edip belgeliyorlar.

Yorumlar kapatılmış.
Yaşam boyu öğrenme yolculuğu burada başlıyor!